KAPIDAĞI YARIMADASI'NDA ÜÇ GÜN
30 Ağustos tatilinden yararlanıp üç gece Kapıdağı Yarımadası’na kaçtık. Aslında amacımız Marmara Adası’na geçmekti ama yarımadayı bırakıp adaya varamadık. Cumartesi sabahı İzmir’den erken yola çıktık.
Balıkesir ('de yol kıyısında yan yana yüzden fazla kavun sergisi vardı, iki kavun birden yedik), Susurluk ('ta kahvaltı: ayran bir, tost iki, çiğbörek üç, YTL) , Bandırma yoluyla yarımadanın köşesine vardık. Elimizdeki geçen yılki bir Hürriyet’ten yırtılmış tatil kurdu sayfası ve Pulcet Türkiye yol haritası yardımıyla sağ taraftan girdik. Önce Tatlısu’ya geldik. Koylar pek güzel olduğundan ikide bir durup fotoğraf çektik , ama esas koylar daha sonra imiş. Tatlısu ‘da Kırtay Oteli bir gezdik sonra yola devam ettik ama aklımıza takıldı. İlerde Tanaşa’ya kadar gidip , aklımızdan çıkaramadığımız otele geri döndük.
Otel sakin, pek az turist var, genelde Türk, ancak kara çarşaflı İran'lı bir kadın ve Hint'li bir aile de vardı. Hintli abi Ankara’da elçilik katibiymiş. Akşam yemeğinden sonra çakırkeyif sohbet ederken Hindistan’a gitmek istediğimi söyleyince bana kartını verdi ; O ‘nu bulacakmışım , hemen vize verecekmiş.
Otel için önce tam pansiyon 120 YTL istediler, yarım pansiyon 80’e anlaştık.Otelin önünde uzun dar bir kumsal var ve barın önündeki çınar ağaçları bu kumsalın üzerine eğilip koyu bir gölge yapıyorlar. Çınarın havası ve muhtelif renkli çiçekler plaja Uzakdoğu havası veriyordu.
Zaten bu civardaki tüm yerleşim yerlerinin bence en belirgin özelliği deniz kıyısındaki ulu çınarlar ve altlarındaki kafeler. Denizde üç metre mesafede nasıl koca çınar oluyor anlaşılır şey değil.Yemekleri fena değildi, akşamki rakıyla birlikte sabah 92 lira bırakıp çıktık. Adayı çepeçevre dolaşan yol genelde asfalt ancak Çakıl civarı ve Ballıpınar –Ormanlı arası oldukça bozuk. Bu saydıklarım küçük köyler. Adanın çevresi yaklaşık 100 km ve 5-10 km ara ile neredeyse her koyda bir köy var. Koylar geniş kumsallarla örtülü, denizin dibi de hep kum. Yalnız bazı bakir koylara inen yamaçlara belediyeler kamyonla çöp dökmüş, bu nasıl bir iş anlayamadım. Ben belediyede kamyon şöförü olsam damperi kaldıran düğmeye basmaya içim elvermezdi.
Sabah çıkınca önce Dalyan’a uğradık, sonra Karşıyaka’ya geldik. Karşıyaka girişinden itibaren bütün duvarlarda sprey boya ile yazılmış yazılar var. Annem beni unutma, teyzem bana mektup yaz , elveda 85/2 gibi laflar. Yol kıyısında evlerinin önünde salça kaynatan teyzelere sordum. Son 10 yıldır bu adet çıkmış.
Askere gidecek gençler bir hafta önceden geceleri içip sıçmaya başlıyorlarmış, kimse de onlara sus sessiz ol demiyormuş gidecekler diye. Sonra gece yarısı el ayak çekilince de başlıyorlarmış tanıdıklarının duvarlarına veda mesajlarıı yazmaya !
Badana etmeye yetişemiyorlarmış, onlar da koyvermişler kuyruğunu…
Karşıyaka’da ve daha sonraki Çakıl’da dikkatimi çeken bir şey de sahildeki meydanlara yapılan Atatürk büst ve heykellerinin hep sırtını denize vermiş olmasıydı. Benim bildiğim Atatürk denize bakar, ama bunlarınki Akdeniz’e bakıyor.
Yollarda dura kalka , bol bol incir yiyerek saat 3 gibi Ormanlı’ya vardık. Niyetimiz devam etmekti ama sahildeki pansiyona bir fiyat sorayım dedim, ortama bayıldım, kalmaya karar verdik. Ergül pansiyon yaşlı bir çift tarafından işletiliyor.Teyze bütün gün başörtüsüyle Atatürk heykelleri gibi sırtını denize verip kuran okuyor,beni mayoyla gelip geçerken gördükçe de başörtüsünü sıkılıyor. Amca emekli assubaymış, ama epey olmuş emekli olalı belli.
Diğer pansiyon sakinleri bir iki aydır kalıyorlarmış, kapıdan seyyar süt alıyorlardı. Pansiyon denize sıfır,ikinci katta kalıyoruz..Denize nazır balkonu,mutfağı, banyosu, buzdolabı her şeyi var.Teyze 20 istedi daha aşağı da inmedi, biz de razı olduk, naapalım.Denizin dibi midye doluydu,hem kum midyesi hem de bildiğimiz dolmalık midye. Bir kova çıkardım, temizleyip akşama sahildeki tek restoran olan Sezgin’in yerine (barakasına) götürdüm, güzel bir pilaki yaptırdık sarımsaklı , zeytinyağlı. İki porsiyon da balık yedik, Karagöz ve Eşkina yarım da ufak ,salata meyve 30 YTL tuttu. Sezgin bir de MHP çakmağı hediye etti.
Denizde bir de ufak Vatoz gördüm, simsiyahtı.İki saat düşündüm ben bunu nasıl yakalayıp yerim diye, alüminyum şnorkeli batırsam elektrik çarpar diye korkuyorum sahile çıksam bir daha bulamayacağım. Neyse sonra kendimden utandım, bulmuşsun dalga dalga yüzen balık aklın fikrin yemekte, izlesene belgesel gibi dedim, biraz daha ilgilenerek peşinde gezdim.
Üçüncü sabah Ormanlı’nın meşhur kırmızı soğanından aldık. Zaten her köşede üç beş kişi toplanmış soğan bağlıyor. Kilosu 25 kuruş, 6-7 kiloluk bağlar da 3 YTL. Erdek’e varma umuduyla yola düştük. Ormanlı'dan 10 km ilerdeki Turanlar da yine çınarlı meydanıyla güzel bir köydü.
Bir koyda da sahilin nedense pis bir köşesi var tam onun önüne çadır kurmuşlar,acaba kendileri mi kirletti denizi diye merak ettim. Fazla oyalanmadan devam ettik. Erdek’e yaklaştıkça koylar güzelliğini yitirmeye başladı ancak yol düzeldi, kalabalık da arttı. Özellikle Narlı’da doğru düzgün sahil olmamasına karşın oldukça ev ve insan vardı. Öğleyin Erdek’e vardık. Marmara Adası’na feribot sabah 11 de gitmiş, bir de akşam 7 de varmış. Araba şöförü ile 20, yolcu 5 YTL imiş. 3 YTL de otopark parası alıyorlarmış. Feribotun saati geç olduğundan adaya geçmekten vazgeçtik , sahildeki çınaraltı kahvelerinde oturduk . Kalmak için 5 Km önce geçerken beğendiğimiz Ocaklar’a döndük. İyi ki de öyle yapmışız.
Ocaklar adını granit ocaklarından alan küçük bir tatil kasabası, ama her yer ne kadar temiz düzgün , insanları güzleryüzlü , medeni. Sahildeki sırada Sena Apart’a yerleştik. Buzdolaplı mutfaklı TV li deniz manzaralı oda 25 YTL. Odanın balkonu da piyasa yoluna bakıyor. Hemen önümüzdeki iskeleden Avşa ve Marmara adasına günübirlik gezi teknesi kalkıyor. Sabah 9'da Erdek'ten, 10'a doğru da Ocaklar'dan. Akşam 6'ya kadar gezi, bir kişi 12 YTL.Bize saatleri uymadığından gidemedik, ama iyi bir alternatif.
Erdek'ten aldığımız sardalyayı sahildeki lokantalarda pişirttik, birayla patatesle götürdük, şahane oldu. 16 biralar, salata patates, 4 de bir kilo sardalya, 20 YTL ye süper yemek oldu. Sahilde dondurma yalayarak piyasa yapıp otele döndük.
Son sabah kuvvetli bir kahvaltıdan sonra dünkü salatanın hayran kaldığımız zeytinyağının peşine düştük .Sahildeki butik zeytinyağcının Paris’teki benzerlerinden farkı yoktu ama fiyatları da aynıydı. Yağ da Mordoğan yağından çok farklı değildi,almadık.Dönüşte bir daha İstanbul –İzmir karayolunun trafiğine girmek istemediğimden Edincik, Gönen, Balya, Bergama yoluyla İzmir’e döndük.
YARIMADANIN UZAYDAN GÖRÜNTÜSÜ
30 Ağustos tatilinden yararlanıp üç gece Kapıdağı Yarımadası’na kaçtık. Aslında amacımız Marmara Adası’na geçmekti ama yarımadayı bırakıp adaya varamadık. Cumartesi sabahı İzmir’den erken yola çıktık.
Balıkesir ('de yol kıyısında yan yana yüzden fazla kavun sergisi vardı, iki kavun birden yedik), Susurluk ('ta kahvaltı: ayran bir, tost iki, çiğbörek üç, YTL) , Bandırma yoluyla yarımadanın köşesine vardık. Elimizdeki geçen yılki bir Hürriyet’ten yırtılmış tatil kurdu sayfası ve Pulcet Türkiye yol haritası yardımıyla sağ taraftan girdik. Önce Tatlısu’ya geldik. Koylar pek güzel olduğundan ikide bir durup fotoğraf çektik , ama esas koylar daha sonra imiş. Tatlısu ‘da Kırtay Oteli bir gezdik sonra yola devam ettik ama aklımıza takıldı. İlerde Tanaşa’ya kadar gidip , aklımızdan çıkaramadığımız otele geri döndük.
Otel sakin, pek az turist var, genelde Türk, ancak kara çarşaflı İran'lı bir kadın ve Hint'li bir aile de vardı. Hintli abi Ankara’da elçilik katibiymiş. Akşam yemeğinden sonra çakırkeyif sohbet ederken Hindistan’a gitmek istediğimi söyleyince bana kartını verdi ; O ‘nu bulacakmışım , hemen vize verecekmiş.
Otel için önce tam pansiyon 120 YTL istediler, yarım pansiyon 80’e anlaştık.Otelin önünde uzun dar bir kumsal var ve barın önündeki çınar ağaçları bu kumsalın üzerine eğilip koyu bir gölge yapıyorlar. Çınarın havası ve muhtelif renkli çiçekler plaja Uzakdoğu havası veriyordu.
Zaten bu civardaki tüm yerleşim yerlerinin bence en belirgin özelliği deniz kıyısındaki ulu çınarlar ve altlarındaki kafeler. Denizde üç metre mesafede nasıl koca çınar oluyor anlaşılır şey değil.Yemekleri fena değildi, akşamki rakıyla birlikte sabah 92 lira bırakıp çıktık. Adayı çepeçevre dolaşan yol genelde asfalt ancak Çakıl civarı ve Ballıpınar –Ormanlı arası oldukça bozuk. Bu saydıklarım küçük köyler. Adanın çevresi yaklaşık 100 km ve 5-10 km ara ile neredeyse her koyda bir köy var. Koylar geniş kumsallarla örtülü, denizin dibi de hep kum. Yalnız bazı bakir koylara inen yamaçlara belediyeler kamyonla çöp dökmüş, bu nasıl bir iş anlayamadım. Ben belediyede kamyon şöförü olsam damperi kaldıran düğmeye basmaya içim elvermezdi.
Sabah çıkınca önce Dalyan’a uğradık, sonra Karşıyaka’ya geldik. Karşıyaka girişinden itibaren bütün duvarlarda sprey boya ile yazılmış yazılar var. Annem beni unutma, teyzem bana mektup yaz , elveda 85/2 gibi laflar. Yol kıyısında evlerinin önünde salça kaynatan teyzelere sordum. Son 10 yıldır bu adet çıkmış.
Askere gidecek gençler bir hafta önceden geceleri içip sıçmaya başlıyorlarmış, kimse de onlara sus sessiz ol demiyormuş gidecekler diye. Sonra gece yarısı el ayak çekilince de başlıyorlarmış tanıdıklarının duvarlarına veda mesajlarıı yazmaya !
Badana etmeye yetişemiyorlarmış, onlar da koyvermişler kuyruğunu…
Karşıyaka’da ve daha sonraki Çakıl’da dikkatimi çeken bir şey de sahildeki meydanlara yapılan Atatürk büst ve heykellerinin hep sırtını denize vermiş olmasıydı. Benim bildiğim Atatürk denize bakar, ama bunlarınki Akdeniz’e bakıyor.
Yollarda dura kalka , bol bol incir yiyerek saat 3 gibi Ormanlı’ya vardık. Niyetimiz devam etmekti ama sahildeki pansiyona bir fiyat sorayım dedim, ortama bayıldım, kalmaya karar verdik. Ergül pansiyon yaşlı bir çift tarafından işletiliyor.Teyze bütün gün başörtüsüyle Atatürk heykelleri gibi sırtını denize verip kuran okuyor,beni mayoyla gelip geçerken gördükçe de başörtüsünü sıkılıyor. Amca emekli assubaymış, ama epey olmuş emekli olalı belli.
Diğer pansiyon sakinleri bir iki aydır kalıyorlarmış, kapıdan seyyar süt alıyorlardı. Pansiyon denize sıfır,ikinci katta kalıyoruz..Denize nazır balkonu,mutfağı, banyosu, buzdolabı her şeyi var.Teyze 20 istedi daha aşağı da inmedi, biz de razı olduk, naapalım.Denizin dibi midye doluydu,hem kum midyesi hem de bildiğimiz dolmalık midye. Bir kova çıkardım, temizleyip akşama sahildeki tek restoran olan Sezgin’in yerine (barakasına) götürdüm, güzel bir pilaki yaptırdık sarımsaklı , zeytinyağlı. İki porsiyon da balık yedik, Karagöz ve Eşkina yarım da ufak ,salata meyve 30 YTL tuttu. Sezgin bir de MHP çakmağı hediye etti.
Denizde bir de ufak Vatoz gördüm, simsiyahtı.İki saat düşündüm ben bunu nasıl yakalayıp yerim diye, alüminyum şnorkeli batırsam elektrik çarpar diye korkuyorum sahile çıksam bir daha bulamayacağım. Neyse sonra kendimden utandım, bulmuşsun dalga dalga yüzen balık aklın fikrin yemekte, izlesene belgesel gibi dedim, biraz daha ilgilenerek peşinde gezdim.
Üçüncü sabah Ormanlı’nın meşhur kırmızı soğanından aldık. Zaten her köşede üç beş kişi toplanmış soğan bağlıyor. Kilosu 25 kuruş, 6-7 kiloluk bağlar da 3 YTL. Erdek’e varma umuduyla yola düştük. Ormanlı'dan 10 km ilerdeki Turanlar da yine çınarlı meydanıyla güzel bir köydü.
Bir koyda da sahilin nedense pis bir köşesi var tam onun önüne çadır kurmuşlar,acaba kendileri mi kirletti denizi diye merak ettim. Fazla oyalanmadan devam ettik. Erdek’e yaklaştıkça koylar güzelliğini yitirmeye başladı ancak yol düzeldi, kalabalık da arttı. Özellikle Narlı’da doğru düzgün sahil olmamasına karşın oldukça ev ve insan vardı. Öğleyin Erdek’e vardık. Marmara Adası’na feribot sabah 11 de gitmiş, bir de akşam 7 de varmış. Araba şöförü ile 20, yolcu 5 YTL imiş. 3 YTL de otopark parası alıyorlarmış. Feribotun saati geç olduğundan adaya geçmekten vazgeçtik , sahildeki çınaraltı kahvelerinde oturduk . Kalmak için 5 Km önce geçerken beğendiğimiz Ocaklar’a döndük. İyi ki de öyle yapmışız.
Ocaklar adını granit ocaklarından alan küçük bir tatil kasabası, ama her yer ne kadar temiz düzgün , insanları güzleryüzlü , medeni. Sahildeki sırada Sena Apart’a yerleştik. Buzdolaplı mutfaklı TV li deniz manzaralı oda 25 YTL. Odanın balkonu da piyasa yoluna bakıyor. Hemen önümüzdeki iskeleden Avşa ve Marmara adasına günübirlik gezi teknesi kalkıyor. Sabah 9'da Erdek'ten, 10'a doğru da Ocaklar'dan. Akşam 6'ya kadar gezi, bir kişi 12 YTL.Bize saatleri uymadığından gidemedik, ama iyi bir alternatif.
Erdek'ten aldığımız sardalyayı sahildeki lokantalarda pişirttik, birayla patatesle götürdük, şahane oldu. 16 biralar, salata patates, 4 de bir kilo sardalya, 20 YTL ye süper yemek oldu. Sahilde dondurma yalayarak piyasa yapıp otele döndük.
Son sabah kuvvetli bir kahvaltıdan sonra dünkü salatanın hayran kaldığımız zeytinyağının peşine düştük .Sahildeki butik zeytinyağcının Paris’teki benzerlerinden farkı yoktu ama fiyatları da aynıydı. Yağ da Mordoğan yağından çok farklı değildi,almadık.Dönüşte bir daha İstanbul –İzmir karayolunun trafiğine girmek istemediğimden Edincik, Gönen, Balya, Bergama yoluyla İzmir’e döndük.
YARIMADANIN UZAYDAN GÖRÜNTÜSÜ