ROCK-A(Alternatif Rock Festivali / Pamucak 22-24 Haziran 2007)
Geçen hafta Pamucak’ta düzenlenen alternatif rock festivali
Rock-A' daydık.
Festival alanına girip çadırımızı kuracak bir yer aradık. Sınıf arkadaşım, kadim dostum Yakup ve eşi Sema’yı beklerken saat epey geç oldu,
bütün gölgeler kapılmış. Tam ufak bir ağaç gölgesi bulup arabadan çadırı almaya gittik, geri geldiğimizde iki genç mimlediğimiz yere çadırlarını açmakla meşgullerdi.
Bizim de aynı yere niyetlendiğimizi , çadırı biraz yana alıp alamayacaklarını sordum, önce alalım dediler, sonra biz gidelim siz rahat kalın diye temelli gittiler.
Çadırı kurarken yandaki çadırdan da bir genç çıkıp yardıma ihtiyacımız olup olmadığını sordu.
Çadırı kurduktan sonra biraz gölgede dinlendik.
Bu arada 20-30 genç ellerinde bayraklarla bir aşağı bir yukarı yürüyüp slogan atıyorlardı.
Bana kendi kendilerine slogan atmaları komik geldi, onlar da makarasına yapıyor havalarındaydı.
Sloganları dinlerken tatsız bir tecrübe yaşadık. Slogan şöyleydi:
Savaş savaş nereye kadar, seviş seviş...
Nereye kadar diyecekler sandık ama öyle olmadı, sabaha kadar mı, ölene kadar mı ne, öyle bir şey dediler.
Yakup’la birbirimiz baktık, yaşlanmışız dedik.
Sahile gidip şemsiyemizi kurduk. Bizden başka şemsiye ile gelen de yok sayılırdı.
Gençler kızgın Ege güneşinin altında tasasız yatıyorlardı. Neşe dehşete kapıldı nasıl yatabiliyorlar diye.
Ben de aynı yaşlardayken otostop seyahatlerinde bütün gün kumsalda sadece sıcak su içerek nasıl yattığımızı , gençlikte bunun insana normal geldiğini anlattım.
Festival kar amacı gütmediğinden pek hoştu. Giriş ve çadır yeri bedava olduğu gibi , yiyecek içecek fiyatları da çok makuldü. Bira 2,5, tost 2,
döner 2,5, çay 0,5, haşlanmış darı 1,5 liraydı.
Duşlar ücretsizdi.
Deniz güzel, denizde yüzerken arkadan bir rock grubunun çalması daha da güzeldi. Hayatımda ilk defa böyle bir şey yaşadım, çok hoşuma gitti.
Öğlen 1 den itibaren ardı ardına pek çok grup sahne aldı, sahnenin önünde genelde 10-15 kişi vardı, gerisi müziği kumsaldan ya da denizden takip ediyordu.
Ben en çok teneketrampet adlı grubu beğendim. Bulutsuzluk Özlemi'nin ilk çıktığı zamanlarını anımsattı.
Gruptan birisinin dedesi olanve hala çalıştığını iddia ettikleri 95 yaşındaki radyolog Dr. Fazıl Erciyaş için bir şarkı yapmışlar, güzeldi.
Ayrıca çeşitli etkinlikler de vardı. MMO (Makine Mühendisleri Odası) mensupları savaşlı mavaşlı bir Brecht oyunu sergilediler.
EÜTT(Ege Ün. Tiyatro Topluluğu) günlerini anımsadım.
Amatör bir gruptu, ama bol keseden dağıttıkları A4 boyutunda 60 gram kuşe kağıda broşürleri vardı. Broşürler ortama pek uymadı.
Marketçiden öğrendiğime göre festivalin sponsorları arasında MMO varmış ama hiçbir yerde ilan edilmiyordu. MMO, gerçekten asansör bakımı, LPG ruhsatı derken topladığı parayı koyacak yer bulamıyor ama Allah için hep sanata koyuyorlar, Türkiye çapında bir örneklerinin daha olduğunu sanmıyorum.
Gençler kumsala ıslak kumlarla ÖDP yazdılar.
Bol bol voleybol oynadılar.
Ya çayırda ,
ya kumsalda bira içip mayıştılar.
Gece olunca bira içmekten sıkıldığımdan rakı içmeyi teklif ettim.
Fiyatlarının görece pahalılığı yüzünden boş olan restorana gittik, rakı kalmamış. Marketten alıp gelsek olur mu dedik, olur dediler. Kamp alanının içindeki marketten tekel fiyatından bir yetmişlik Tekirdağ alıp geldik. Peynir, sarımsaklı meze söyledik. Ortamla biraz uyumsuz oldu ama bira bira nereye kadar!
Gece yarısına kadar sohbetle rakıyı götürüp, biraz konser ve hedbeng yapanları izleyip yattık.
Sabah sahildeki Dereli restoranda kahvaltı ettik.
Restoranın garsonu sağlık sorunlarını danıştı, emekli polis memuruymuş, çocuk okuttuğundan geçinemiyormuş. Bir polis memurunun emekliliğinde garsonluk yapmak zorunda kalmasına üzüldük.
Bütün gün şemsiyenin gölgesine sığındık oturduk.
Çok feci yanmışız.
Akşamüstü tam güneş batarken sahne alan death metal grubu yüzünden ( biraz da artık başımız şiştiğinden) festival alanını terk edip evimize döndük. İnsanın evinin bu kadar yakınında bedava rock festivali düzenlenmesi çok güzel bir şey. Tüm emeği geçenlere teşekür ederiz.
Geçen hafta Pamucak’ta düzenlenen alternatif rock festivali
Rock-A' daydık.
Festival alanına girip çadırımızı kuracak bir yer aradık. Sınıf arkadaşım, kadim dostum Yakup ve eşi Sema’yı beklerken saat epey geç oldu,
bütün gölgeler kapılmış. Tam ufak bir ağaç gölgesi bulup arabadan çadırı almaya gittik, geri geldiğimizde iki genç mimlediğimiz yere çadırlarını açmakla meşgullerdi.
Bizim de aynı yere niyetlendiğimizi , çadırı biraz yana alıp alamayacaklarını sordum, önce alalım dediler, sonra biz gidelim siz rahat kalın diye temelli gittiler.
Çadırı kurarken yandaki çadırdan da bir genç çıkıp yardıma ihtiyacımız olup olmadığını sordu.
Çadırı kurduktan sonra biraz gölgede dinlendik.
Bu arada 20-30 genç ellerinde bayraklarla bir aşağı bir yukarı yürüyüp slogan atıyorlardı.
Bana kendi kendilerine slogan atmaları komik geldi, onlar da makarasına yapıyor havalarındaydı.
Sloganları dinlerken tatsız bir tecrübe yaşadık. Slogan şöyleydi:
Savaş savaş nereye kadar, seviş seviş...
Nereye kadar diyecekler sandık ama öyle olmadı, sabaha kadar mı, ölene kadar mı ne, öyle bir şey dediler.
Yakup’la birbirimiz baktık, yaşlanmışız dedik.
Sahile gidip şemsiyemizi kurduk. Bizden başka şemsiye ile gelen de yok sayılırdı.
Gençler kızgın Ege güneşinin altında tasasız yatıyorlardı. Neşe dehşete kapıldı nasıl yatabiliyorlar diye.
Ben de aynı yaşlardayken otostop seyahatlerinde bütün gün kumsalda sadece sıcak su içerek nasıl yattığımızı , gençlikte bunun insana normal geldiğini anlattım.
Festival kar amacı gütmediğinden pek hoştu. Giriş ve çadır yeri bedava olduğu gibi , yiyecek içecek fiyatları da çok makuldü. Bira 2,5, tost 2,
döner 2,5, çay 0,5, haşlanmış darı 1,5 liraydı.
Duşlar ücretsizdi.
Deniz güzel, denizde yüzerken arkadan bir rock grubunun çalması daha da güzeldi. Hayatımda ilk defa böyle bir şey yaşadım, çok hoşuma gitti.
Öğlen 1 den itibaren ardı ardına pek çok grup sahne aldı, sahnenin önünde genelde 10-15 kişi vardı, gerisi müziği kumsaldan ya da denizden takip ediyordu.
Ben en çok teneketrampet adlı grubu beğendim. Bulutsuzluk Özlemi'nin ilk çıktığı zamanlarını anımsattı.
Gruptan birisinin dedesi olanve hala çalıştığını iddia ettikleri 95 yaşındaki radyolog Dr. Fazıl Erciyaş için bir şarkı yapmışlar, güzeldi.
Ayrıca çeşitli etkinlikler de vardı. MMO (Makine Mühendisleri Odası) mensupları savaşlı mavaşlı bir Brecht oyunu sergilediler.
EÜTT(Ege Ün. Tiyatro Topluluğu) günlerini anımsadım.
Amatör bir gruptu, ama bol keseden dağıttıkları A4 boyutunda 60 gram kuşe kağıda broşürleri vardı. Broşürler ortama pek uymadı.
Marketçiden öğrendiğime göre festivalin sponsorları arasında MMO varmış ama hiçbir yerde ilan edilmiyordu. MMO, gerçekten asansör bakımı, LPG ruhsatı derken topladığı parayı koyacak yer bulamıyor ama Allah için hep sanata koyuyorlar, Türkiye çapında bir örneklerinin daha olduğunu sanmıyorum.
Gençler kumsala ıslak kumlarla ÖDP yazdılar.
Bol bol voleybol oynadılar.
Ya çayırda ,
ya kumsalda bira içip mayıştılar.
Gece olunca bira içmekten sıkıldığımdan rakı içmeyi teklif ettim.
Fiyatlarının görece pahalılığı yüzünden boş olan restorana gittik, rakı kalmamış. Marketten alıp gelsek olur mu dedik, olur dediler. Kamp alanının içindeki marketten tekel fiyatından bir yetmişlik Tekirdağ alıp geldik. Peynir, sarımsaklı meze söyledik. Ortamla biraz uyumsuz oldu ama bira bira nereye kadar!
Gece yarısına kadar sohbetle rakıyı götürüp, biraz konser ve hedbeng yapanları izleyip yattık.
Sabah sahildeki Dereli restoranda kahvaltı ettik.
Restoranın garsonu sağlık sorunlarını danıştı, emekli polis memuruymuş, çocuk okuttuğundan geçinemiyormuş. Bir polis memurunun emekliliğinde garsonluk yapmak zorunda kalmasına üzüldük.
Bütün gün şemsiyenin gölgesine sığındık oturduk.
Çok feci yanmışız.
Akşamüstü tam güneş batarken sahne alan death metal grubu yüzünden ( biraz da artık başımız şiştiğinden) festival alanını terk edip evimize döndük. İnsanın evinin bu kadar yakınında bedava rock festivali düzenlenmesi çok güzel bir şey. Tüm emeği geçenlere teşekür ederiz.
Ailecek bi rock şenliğine katılmış olmanız ne güzel :) Gıptayla okudum. zaten sizin tüm yazılarınızı, gezilerinizi gıptayla takip ediyorum. İnşallah biz de becerebiliriz ilerde oğlumuz biraz büyünce böyle şeyleri. Oğlunuz çok tatlı maşallah :)) Güneş gözlükleriyle çok şirin olmuş :))
YanıtlaSilBora bey, biz de o günlerde Kuşadasındaydık, ve gidelim diye de düşündük. Ama malum oğlumuzu bir türlü iyileştiremediğimiz için gözümüz yemedi. Eğlendiğinize sevindim. Şimdi burada Hazerfan'da var ama deniz ve kumsal yok ne yazık ki.
YanıtlaSilYeni keşfettim sizi. Oturduğum yerde bir güzel gezip eğleniyorum ki sayenizde, siz bile kıskanırsınız :)
YanıtlaSilhah haa, çooook eğlendim okurken. siz bir yazarsınız diyeceğim, sonra anlamadığım şekilde kavga edeceğiz yine.
YanıtlaSilmerhaba,
YanıtlaSilmerakimi bagislayin ama bu kadar sureklilik gosteren geziler arasinda calismaya ve para kazanmaya vakit bulabilir musunuz? Sizler calisiyor musunuz? Nasil para kazaniyorsunuz, bu kadar gezi, seyahat arasinda....
Kustahlik olarak gormeyin bu yaziyi, belki kiskanclik olarak adlandirabilirsiniz. Gercekten calisip duruyorum surekli ama ne yeteri kadar param oldu bugune kadar ne de bu kadar yer gordum. Ki ne luks duskunuyum ne de para delisi.... Su isin sırrını Allah rızası icin bi anlatsanizda bende artik yollara gonul rahatligiyla cikabilsem
sevgiler
Duygu
üşenmedim saydım, ilk karede öpüşen çift yirminci karede hala öpüşüyordu, bravo valla :P
YanıtlaSilBizler oldukça ağır çalışıyoruz Duygu. Çalışmasını bilmeyen gezmesini de bilemez. Gezilerimizi haftasonları, genelde yakın yerlere yapıyoruz.
YanıtlaSilGezmek göreceli olarak pahalı birşey değil; bu haftasonu sanırım bütün ailecek benzin hariç 50-60 lira harcamışızdır. Ancak bu parayı gezmeye harcayamayacak pek çok kişi olduğunu hastalarımdan yakinen biliyorum.
Ne yazık ki memleketimizde insanlar adeta bir kölelik düzeninde, hiç izin kullanmadan, günde 12-14 saat çalıştırılıp, ellerine değil tatile çıkacak, temel gereksinimlerini karşılayacak, çocuklarına süt alacak kadar bile para verilmiyor.
Bu arada gazetelerimiz televizyonlarımız bu insanlara butik otellerin ambiyansını, oralarda yedikleri organik patlıcanları, Boğaz'daki lokantaların atmosferlerini, Michelin yıldızlı restoranlarda tattıkları füzyon mutfaklarını, trüf mantarlarını, Kobe bifteklerini anlatıp duruyorlar.
Bu durum beni çok düşündürüyor, üzüyor ve öfkelendiriyor.
Bu blogu açma nedenlerimden biri de biraz olsun parası olan insanların da gezebileceğini anlatmaktı.
Biraz olsun parası olmayanlar için ne diyeceğimi bilemiyorum; utanıyorum.
Cevabınız için cok tesekkur ederim. Kullandiginiz her kelimeye ve duydugunuz utancana katılıyor, utaniyorum.
YanıtlaSil1 sene oldu doneli Turkiye'ye 2 sene ayriliktan sonra. Uk.de haftada 160gbp kazanip,sadece 20-30 gbp biriktirerek 2 haftada bir yaptigim yolculuklarla gormedigim yer kalmadi hemen hemen. Ama gelin gorun ki kendi memleketimde atacagim her adimda acaba? acaba? diyerek yarin korkum ayyuka cikiyor ve her karar, kararin yanlisligina verilmis bir karar olarak noktalaniyor. Yine de azimliyim, ne yapip edip biraktigimdan yerden devam edecegim.
Cok ama cok tesekkurler,
Sevgimle kalin
Duygu
yazdiklarinizi imrenerek okuyorum. Gectgimiz hafta 10 Bin YTL nin nustunde bir harcama yaparak, guneyde bir tatil koyunde kaldim. Ve bu yazdiklarinizin ceyregi kadar bile mutlu oldugumu sanmiyorum.
YanıtlaSilgecenin bir vakti,gene,gülümsedim ve sayenizde güzel bir yolculuğa çıktım.hayat enerjinizin bana geçmesini diliyorum.
YanıtlaSilsaygi duyarim, olmeden once goreceginiz film seridi baya uzun olacak :)
YanıtlaSildaha uzun yillar gezebilmeniz dilegiyle...