Bu blogu takip
edenlerin arada mesaj atıp yeni yazı beklediklerini söylemeleri beni gerçekten çok motive ediyor.
Bu motivasyonla başlayıp yazdığım epeyce seyahat yazısı da birikti ama bir yazının içime sinip yayınlanabilir hale gelmesi için çok fazla emek, zaman ve en önemlisi de bu günlerde gittikçe daha zor bulunan konsantrasyon gerekiyor.
Bu motivasyonla başlayıp yazdığım epeyce seyahat yazısı da birikti ama bir yazının içime sinip yayınlanabilir hale gelmesi için çok fazla emek, zaman ve en önemlisi de bu günlerde gittikçe daha zor bulunan konsantrasyon gerekiyor.
Yayınlanmamış yazılar ve henüz yazılmamış seyahatler acemi tetris oyuncusu misali biriktikçe işin altından kalkmak zorlaşıyor.
Şu anda yayınlanmayı bekleyen Bali, Malta, Sicilya, Belgrad, Varna, Arjantin, Uruguay,
ve muhtelif Yunan adaları yazıları varken iki sene önce Dominik Cumhuriyeti dönüşü
başımızdan geçen bir olayı diğer tasarruflu gezen arkadaşlarıma faydalı
olabileceği düşüncesi ile daha fazla bekletmeden paylaşmaya karar verdim.
Uyarı: Bu yazı Dominik Cumhuriyeti'nden değil yoldaki bir takım olaylardan bahsetmektedir.
Sömestre tatili için İberia'dan Madrid çıkışlı 475 euroluk bir bilet bulunca daha önce nerde olduğu hakkında pek bir fikrimiz olmayan Dominik Cumhuriyeti'ne gitmeye karar verdik.
O sırada Survivor çekimleri yeni başladığından Türkiye'de pek tanınmayan ülke, Karayiplerde Haiti ile aynı adayı paylaşıyormuş.
(Ayrıca Dominika diye turistik olmayan başka bir ülke daha varmış, hazır öğrenmişken onu da öğreniverdik)
İberia'nın ucuz uçuşunu THY nin 119 euroluk Madrid promosyonu ile birleştirince parkur 600 euroya tamamlanmış oldu.
Dominik'e giderken bir gece Madrid'de kaldık.
İndiğimizde hava
kararmaya yakın olduğundan merkeze servis otobüsüyle gittik; kişi başı 5 euro
imiş.
Binerken Can'ı gösterip
Binerken Can'ı gösterip
"Bu sabi için de para ödeyecek miyiz?" diye sordum.
Şöför yaşını sordu.
Doğruyu söyleyip 12 deyince elbette 15 euroyu bayıldık.
Çocuk sahibi gezginler için iki önemli yaş var.
İlki 2 diğeri ise 12 .
2 yaş dolana kadar uçak bileti dahil her şey bedava.
2-12 arası indirimli, 12 den sonra ise her şey tam bilet!
Doğruyu söyleyip 12 deyince elbette 15 euroyu bayıldık.
Çocuk sahibi gezginler için iki önemli yaş var.
İlki 2 diğeri ise 12 .
2 yaş dolana kadar uçak bileti dahil her şey bedava.
2-12 arası indirimli, 12 den sonra ise her şey tam bilet!
Ayrıca artık otelerde de 3 kişilik oda tutmak gerekiyor.
Madrid'de
Neşe'nin Booking'den bulduğu merkezde bir otelde kaldık ki herhalde hayattaki en pahalı
konaklamamızdı (80 euro)
Can burada ilk defa alkolsüz bira içti, kendini çok havalı hissetti.
Sabah aynı otobüse binerken bu sefer Can'ı karıştırmadan 10 euro uzattım, sorgusuz sualsiz geçtik.
Dominik'te 9 eğlenceli gün geçirdik.
Araba kiralayıp adayı epeyce gezdik.
Dönüş yolunda Santa Domingo'dan bindiğimiz Copa Airlines'ın uçağı gitti gitti, Panama'ya indi.
Bir de 4 saat bekleyeceğimizi duyunca dışarı çıkalım dedik.
Pasaportumuza Panama damgası bastırıp havaalanının dışına doğru biraz yürüdük,
bir iki fotoğraf çekilip döndük.
Panama'yı gördük mü, gördük: Çok sıcakmış.
Ayrıca Renault Clio'ları Nissan diye satıyorlarmış.
Markaların uluslararası ad değişimlerini hiç anlayamıyorum .
Brezilya'da da Vectra Chevrolet markası altında satılıyor.
Araba kiralayıp adayı epeyce gezdik.
Dönüş yolunda Santa Domingo'dan bindiğimiz Copa Airlines'ın uçağı gitti gitti, Panama'ya indi.
Bir de 4 saat bekleyeceğimizi duyunca dışarı çıkalım dedik.
Pasaportumuza Panama damgası bastırıp havaalanının dışına doğru biraz yürüdük,
bir iki fotoğraf çekilip döndük.
Panama'yı gördük mü, gördük: Çok sıcakmış.
Ayrıca Renault Clio'ları Nissan diye satıyorlarmış.
Markaların uluslararası ad değişimlerini hiç anlayamıyorum .
Brezilya'da da Vectra Chevrolet markası altında satılıyor.
Dönüşte 8,5
saatlik uçuşla sabahın erken saatlerinde ikinci kez Madrid'e indik.
THY ile İstanbul uçuşumuz ise gece yarısıydı.
Seyahat dönüşü
ıvır zıvırla dolu ağır çantalarla Madrid'de bütün gün dolaşmamız ne kadar
imkansızsa çanta başına 15'er (hatta bizimki gibi büyükler için 20'şer) euro
verip havaalanı emanetine bırakmamız da (en azından benim için), o kadar
olanaksızdı.
Kul sıkışmayınca hızır yetişmezmiş...
Yol boyunca bu konuyu düşünerek içtiğim romların etkisiyle aklıma parlak bir fikir geldi, Neşe'ye açtım:
Kul sıkışmayınca hızır yetişmezmiş...
Yol boyunca bu konuyu düşünerek içtiğim romların etkisiyle aklıma parlak bir fikir geldi, Neşe'ye açtım:
"Biz
Panama'dan gelen çantalarımızı taşıyıcı banttan almasak ne olur?
Kayıp eşyaya koyarlar. Bunun da bir ücreti yok.
Akşamüstü gidip bizim çantalar burda kaldıydı der, alırız" dedim
Kayıp eşyaya koyarlar. Bunun da bir ücreti yok.
Akşamüstü gidip bizim çantalar burda kaldıydı der, alırız" dedim
Neşe elbette
olaya temkinli yaklaştı.
"İyi o zaman, için
rahat etsin, gidip sorayım" dedim
Unutulan
çantaları toplayan adama çantaları ne yaptıklarını sordum; aynı katta bir
odayı işaret etti.
Gidip çantaların ortasında oturan görevliye
"Unutulan
çantalar burada ne kadar kalıyor?" diye sordum
"Biz bir Madrid'e gidip geleceğiz. Bizim çanta buraya gelse başına bişey gelmez, di mi?" diye sordum.
Anlamadı.
Bir daha anlattım.
Bu sefer anladı ama bir yorum yapmak istemedi.
Bir daha anlattım.
Bu sefer anladı ama bir yorum yapmak istemedi.
Döndüm Neşe'ye
öğrendiklerimi anlattım.
"Yine de
içinin rahat olması için taşıyıcı adam bizim çantaları alana kadar
bekleyelim" dedim.
Adam da memurdan planımızı öğrenmiş olacak ki bizim çantaları bantta bıraktı, hep
diğer taraflara gitti.
(Bu arada Madrid havaalanı kocaman.
Giderken çekinden sonra kapıya varmak 23 dk sürdü. Her kapıya kaç dakikada yürüneceği elektronik panoda ilan ediliyor)
(Bu arada Madrid havaalanı kocaman.
Giderken çekinden sonra kapıya varmak 23 dk sürdü. Her kapıya kaç dakikada yürüneceği elektronik panoda ilan ediliyor)
Çantaların
bantta dönmekten içi bulandı, bizim de beklemekten canımız sıkıldı,
"Hadi
gidelim, kim n'aapsın bizim kirli kıyafetleri" dedim; çantaları bantta
döner halde bırakıp çıktık.
Bu sefer vaktimiz bol olduğundan şehre otostopla gittik.
Otobüsten çok daha hızlı ve kolay oldu.
Gün boyunca Madrid'i gezdik , bol bol yürüdük, dere kıyısına indik.
Jambon fiyatlarına hayret ettik.
Kilosu 200-300 euroya jambon var, anlaşılır bir şey değil, kuyumcu gibi kesiyorlar. Şahsen bana kilosu 200 euro olan bir şeyi bedava versen yiyemem, içim almaz.
Yorulunca kiliselerde dinlendik.
Küçük bir lokantada öğlen yemeğimizi yedik.
Hava kararınca bu sefer metro ile hava alanına döndük.
Geliş katındaki polislere biniş kartlarımızı göstererek çantalarımızın içerde kaldığını söyleyerek, heyecanla bagaj alınan bölgeye girdik.
Baktık bizim çantalar bagajların saklandığı odanın önünde yere bırakılmış, üstünde de bir not...
(Google'dan tercüme ettik: "Şehre gezmeye gittiler, çantalarını burda bıraktılar" yazıyormuş.
Düpedüz gıcıklık! )
Neyse sonuçta bunun kullanılabilir bir yöntem olduğu anlaşıldı, tasarrufa dikkat eden gezginlere öneririm.
Çantalarımıza
kavuşmanın sevinci içinde checkin için gidiş katına çıktık.
Bir de ne görelim:
"BİZİM İSTANBUL UÇUŞU İPTAL OLMUŞ"
Bir de ne görelim:
"BİZİM İSTANBUL UÇUŞU İPTAL OLMUŞ"
Bu daha önce hiç başıma gelmemişti.
Türk bir görevli iptalin sebebini bilmediğini söyleyerek yolcuları sakinleştirmeye ve otele göndermeye çalışıyordu.
Ben de bağlantılı İzmir uçuşumuzu kaçıracağımız ve Pazartesi işe gidemeyeceğimiz için epeyce söylendim ama anlaşılan kadıncağızın elinden gelen bir şey yoktu.
İzmir uçuşumuz Pegasus ile olduğu için yanan biletimizin telafisi de söz konusu değildi. Kadın yine de yasal haklarımızı arayabileceğimizi söyledi.
Ben bu arada
kadının masasında bıraktığı THY iç yazışmasını okudum.
Yazıda uçuşun iptalinin hava muhalefeti veya teknik bir sebepten kaynaklanmadığı yazıyordu.
Yazıda uçuşun iptalinin hava muhalefeti veya teknik bir sebepten kaynaklanmadığı yazıyordu.
Bizi lüks bir otele götürdüler, şaraplı maraplı, büyük tabaklı, lüks bir yemek ısmarladılar.
Sabah da kahvaltıdan sonra alıp İstanbul uçağına götürdüler.
Otelde internetten İzmir için yeniden bilet baktık, üç bilet 1000 lirayı buluyordu, almadık.
Sabah da kahvaltıdan sonra alıp İstanbul uçağına götürdüler.
Otelde internetten İzmir için yeniden bilet baktık, üç bilet 1000 lirayı buluyordu, almadık.
İnternete girmişken hava
taşımacılığı sözleşmesini de okudum ve THY'nin bu koşullarda (hava muhalefeti veya teknik bir sebepten kaynaklanmayan iptallerde) bize bu mesafe için kişi
başı 400 euro tazminat ödemesi gerektiğini anladım.
(Çevremizdeki konuşmalardan çıkardığım kadarıyla iptal edilen uçuştaki yolcuların onda birinin bu tazminata başvurduğunu, hatta haberdar olduğunu sanmıyorum)
İstanbul'a inince ne yapsak karar veremedik.
THY'den tazminat alacağımız garanti olsa paraya kıyıp uçakla dönecektik ama ben pek ihtimal vermiyordum.
Yakın saatte boş uçak da olmadığından otobüsle dönmeye karar verip metro ile Esenler Otogarına geçtik.
Karayiplerden hemen sonra Esenler otogarı insana bir hoş geliyor.
Otobüsle, feribotla geze geze İzmir'e geldik.
(Çevremizdeki konuşmalardan çıkardığım kadarıyla iptal edilen uçuştaki yolcuların onda birinin bu tazminata başvurduğunu, hatta haberdar olduğunu sanmıyorum)
İstanbul'a inince ne yapsak karar veremedik.
THY'den tazminat alacağımız garanti olsa paraya kıyıp uçakla dönecektik ama ben pek ihtimal vermiyordum.
Yakın saatte boş uçak da olmadığından otobüsle dönmeye karar verip metro ile Esenler Otogarına geçtik.
Karayiplerden hemen sonra Esenler otogarı insana bir hoş geliyor.
Otobüsle, feribotla geze geze İzmir'e geldik.
Döndükten sonra bir dilekçe ile THY'ye başvurup tazminatı talep ettim.
Bir ay hiç ses çıkmadı.
Bir daha yazdım,
bir ay daha ses çıkmadı, ikinci ayın sonunda bir daha talebimi yineleyince
tazminatımı İzmir ofisinden alabileceğimi söylediler.
İşin doğrusu
parayı alıncaya kadar böyle bir şeyin olabileceğine (119 euroluk gidiş dönüş
biletinin bir ayağı için 400 euro tazminat verileceğine) pek ihtimal
vermemiştim ama oldu. Görevli kadın 1200 euro karşılığı bir tomar Türk lirasını
saydı, bana verdi.
Biz de sülalemizi toplayıp kocaman bir yemek yedik.
Biz de sülalemizi toplayıp kocaman bir yemek yedik.