14 Nisan, 2008

SELİMİYE-BOZBURUN Nisan '08





Güney sezonunu açmak için bir haftasonunu Marmaris Selimiye'deki Sardunya 'da geçirmeye niyetlendik, 20 gün önceden yer ayırttık.
Hayatımızda ilk defa bir otele rezervasyon yaptırıyorduk.
Cuma gecesi Aydın'da Yakuplar'da misafir olduktan sonra Cumartesi sabahı hep beraber yola çıktık. Yollarda gelincik ve sarı çiçek tarlaları göz alıcıydı.
Muğla'daki mutat Gökova Pide Salonu molamızı verip, beş porsiyon ince hamurlu, kapalı, kavurmalı nefis pideyi gövdeye ekledikten sonra yola devam ettik.
Sakar'da Gökova Körfezini seyrettik. Bu çirkin kuzu taklitlerinin neden sadece burada ve 4 ayrı kişi tarafından satıldığını tartıştık. Buraya özgü bir şey olmamasına karşın ısrarla yıllardır satıyorlar. Ben şimdiye kadar bunları satın alan, ya da evinde bulunduran kimse ile de karşılaşmadım, tam bir muamma!
Geze geze( nasıl olsa rezervasyon yaptırdık ya) öğleden sonra 3,5 gibi Sardunya'ya vardık. Burası daha önce gidenlerin bileceği gibi Bozburun yarımadasının Selimiye Köyünde deniz kıyısında bakımlı bir bahçenin etrafına dizili sınırlı sayıda taş oda, bir restoran ve iskeleden oluşan güzel atmosferli bir yer, tek kusuru biraz zengin kesime hitap etmesinden ötürü müşterilerin bazen bağıra çağıra konuşarak iskele üzerindeki sukuneti bozması.Epey bekledikten sonra anlaşıldı ki bizim rezervasyonu unutmuşlar(!), ayrıca çok para kazanmışlar. Özür falan dilemedikleri gibi tavırları pek kötüydü. Eskiden kibar ve ilgili bir insan olan işletmeci Muhammed bile bizimle ilgilenmedi "Tüh tüh tüh" demekle yetindi. Sardunya'nın artık bittiğine kanaat getirdik, bir daha uğramama kararıyla kapısından çıkarken "Neden hiç bir yer, ya da insan parayı görünce eski kalitesini, samimiyeti koruyamıyor acaba" diye konuştuk.
Çıkıp Selimiye'de kalacak yer aradık. Daha önce beğendiğimiz Kaptan tadilattaydı, açık bir iki yer olmasına karşın hoşumuza giden bir yer bulamadık, saat ilerledi, yüzmeyi umduğumuz saatlerde hala bir oda bulamamış olmanın sıkıntısı içimize çöktü.
En sonunda 6 km ötedeki Bozburun'a gitmeye karar verdik. Daha önce Bozburun'da güzel pansiyonlar görmüş ama hiç kalmamıştık. Sahil yolunun sonuna doğru Dolphin Pansiyon'da karar kıldık. Sardunya ile aynı fiyattı( iki kişi oda+kahvaltı 80 lira) ve çok daha güzeldi. Otelde bizden gayri sadece İstanbul'lu, yeni evli meşhur bir şarkıcı vardı, ama eşiyle beraber değildi, sanki bizim gelişimizden biraz rahatsız oldu. Odalar deniz manzaralı, çiçekler içinde ve konforluydu. Sahibi Yılmaz Bey eskiden yanan Galata köprüsünün altındaki Kemancı'nın işletmecisiymiş. Aslen Elazığ'lıymış.Denize sıfır bu arsayı 26 yıl önce gelip almış. O zaman Marmaristen Bozburun'a sabahları tek dolmuş kalkıyor ve 60 km yi 4 saatte alıyormuş. Dolmuşun bıraktığı köy meydanından tekneyle arsaya gelip beğenmiş almış. Arsaya yol çok sonra deniz doldurularak ulaşmış. 5 yıl önce kendilerine ev yaparken oda soran turistlere oda verince pansiyonculuğu sevmişler, evden vaz geçip otel yapmışlar. Eşi Hülya Hanım ve oğullarıyla birlikte gerçekten güzel bir işletmecilik anlayışları var.
Yol yorgunluğu ile biraz dinlenip balkonda keyif yaptık. Odaya bira istedim, Hülya Hanım "malesef yok" derken eşi "ne demek malesef, hemen aldırırız" dedi. Tadilat nedeniyle rahatsızlığımızı belirtince de normalde diğer işletmecilerin söyleyeceği "Abi az kaldı, abi 15 Nisan'dan sonra tadilat yasak" gibi lafları söylemeden işçileri hemen durdurdu.
Köyde düğün varmış, akşamüstü sessizlikte çok güzel bir klarnet solosu çaldılar, manzara ile birlikte çok etkilendik.Sahilde biraz yürüdük, akşam yemeği için rakı aldık. Hanımlar oyun havasına dönen müziğe eşlik ettiler.
Daha önceden yemek istemediğimizden bize elde olanlarla mütevazi ama lezzetli bir sofra kurdular. İstanbul'lu popçu ve sevgilisi uzak bir köşede mangal yaktılar. Biraz sonra popçu elinde tabakla masamıza gelip, bizim sus payı olarak değerlendirdiğimiz sucukları servis etti, afiyetle yedik(Selebriti görmeye aç İzmir'liler olarak ancak bu kadar susabildik). Güzelce içip yattık. Sabah kahvaltısı çok güzeldi.
Kahvaltıdan sonra yayılıp kitap okuması en zevklisiydi.
Hava kapalı olmasına karşın, deniz çok güzel, kıpırtısızdı
Otelden ayrılırken inşallah hesapta bir arıza çıkartmazlar da hep geliriz diyorduk, ki yarım pansiyon (akşam yemekli) iki kişilik oda fiyatı olan 120 şer liranın üzerine 30 lira da fazladan yazıldığını gördük. Yemekte gelen yoğurdun 5, bir elmanın 8 lira olamayacağını söyleyince hesaptan yeni işe başlayan garsonu sorumlu tutup hemen düzeltiler, hatta garsonu da çağırıp "Oğlum söyle abilerine, sen işe başlayalı ne kadar oldu?" bile dediler.
Sonuçta Yakup nakit taşımadığı için 10 lira da borçlu kalıp 230 lira vererek otelden karşılıklı iyi dileklerle ayrıldık.
Bozburun'dan çıkıp Marmaris'e doğru geze geze yol almaya başladık. Bu yarımada her virajda insanın önüne doyulmaz manzaralar çıkarıyor.
Bir yol tabelasını takip ederek Bayır köyüne girdik.
Köy meydanındaki kocaman çınarın yamalı görüntüsünü sorduğum adam muhtar çıktı. Tedavi içinmiş.
Meydana 55 milyar harcayıp kafe restoran yapan amcanın çayını içtik Muhtar, amcaya köyün ortasına kafe restoran açma imtiyazını ihalesiz vermiş olacak ki ısrarla hediyelik eşya satmayacağını, diğer esnafa mani olmayacağını sadece ucuz çay ve yemek satacağını belirtti.

Amca planı projeyi de kendi çizmiş, güzel bir restoran yapmış, açık mutfağını gururla gösterdi, parayı bastırıp zeytinyağının en iyisini alıyormuş, ızgaralar 8-10 liraymış. Bir de herşeyden iyelik ekiyle bahsediyordu, öyle ki yakındaki Çınar plajının nasıl olduğunu sorduğumuzda sanki çayın taze mi demişiz gibi "Plajım güzeldir!" dedi. Yalnız amcanın kıyafet, maddi durumuyla biraz uyumsuz gibi geldi bana.
Amcadan bal da alıp (Balım katkısızdır,12,5/kilo) çok övdükleri Çınar Plajı'na gittik. Güzel bir plajmış ama o kadara çok tekne iskelesi yapmışlar ki deniz görünmüyor desem yeri var.Tabi bu kadar tekne olan yerde denizin yüzeyinde bir yağ tabakası, kumsala vurmuş ölü balıklar da var. Bu balığı ilk defa gördüm, ölmüştü.
Dönüş yolunda Sedir Adası yoluna girip Yakup'ların bildiği Halil'in yeri diye bir yere oturduk, biraz daha yiyip rejim yapmak üzere evlerimize döndük.