18 Eylül, 2009

İKİYÜZYETMİŞYEDİ GÜNDE DEVRİALEM (Bisikletle, 2004)






Erden Eruç'un dünyayı kas gücüyle dönme projesini anlattığı sitede eski bir dost, Steve Strange ile karşılaşınca "Ne oldu bizim Stiv acaba" diyerek sayfasına girdim, baktım.
Bir kısmına iştirak ettiğim bisikletle dünya seyahatini tamamlamış,
'Dünya turu yapan ilk bisikletçi' olarak adını Guiness Rekorlar kitabına yazdırmış.



2004 yılının Ekim ayında bir Cuma öğleden sonra Alsancak-Kemeraltı arasında bisikletle avare dolaşıyordum.
Cumhuriyet Meydanı'nda haritasını inceleyen bir uzunyol bisikletçisi görünce yanına gittim, tanıştım.



Dünya turu yaptığını söyleyince Pasaport kahvesini işaret edip
"Gel sana şurada bir çay ısmarlayayım da soluklan" dedim.
Steve Kanada'da yaşayan bir İngilizmiş. Çalışma hayatına kuryelikle başlamış. İşi geliştirip büyük bir kargo şirketinin taşradaki dağıtım ağını kurmuş, eski binaları satın alıp yenileyerek satan bir şirketi daha varmış. Bu sayede genç yaşında epey zengin olmuş.



Sonra eşinden ayrılmış, bir bunalıma düşmüş, şirketlerini satıp parayı bankaya koyup sadece hayır işlerinde çalışmaya başlamış. Kışları Kanada'da özürlülere kayak öğretmenliği yapıyor, yazları geziyormuş. Para kazanmak için çalışmasına gerek kalmamış, çünkü şirketlerini 2 milyon Pound'a satmış!

Böyle aylak yaşarken aklına bisikletle dünya turu yapmak gelmiş.
Konuyu araştırınca şimdiye kadar kurallı bir dünya turu yapılmadığını keşfetmiş. Yani belli kurallarla dünyanın çevresini bir tur dönerse otomatik olarak bisikletle dünya turu rekoru kırmış olacakmış.
Guinessle beraber oluşturdukları bu kuralların başında turu aynı bisikletle tamamlamak (yani bisikleti çaldırdın, haydi en baştan)
hep aynı yöne gitmek (mecburen ters yöne gidersen o gidilen kilometreleri hesaptan eksilteceksin), iki antipoddan (dünyaya bir şiş geçirmişsin gibi karşılıklı gelen iki nokta) geçmek, karadan en az 29 000 kilometre ,(hava geçişleriyle birlikte 40 000 kilometre) katetmek, geçtiğin yerleri belgelemek, vs.
Bu işe niyet ettiğinde bisiklette pek deneyimi olmadığı gibi bayağı da göbekliymiş. Söylediğine göre ilk hafta çok zorlanmış.



Steve'in kalacak otel aradığını görünce gel ben sana yer bulayım dedim.
Beraberce sahil yolundan pedal basıp önce Güzelyalı'ya, annemlere gittik. Anneme Steve'in misyonunu anlattınca bol proteinli karbonhidratlı güzel bir yemek yedik.


KardeşimTayfun da rastlantı eseri oradaymış.
Yemeğin ardından babamla yapılan tercümeli muhabbetten sonra çıktık, Hatay Nokta'daki kardeşimin evine doğru yokuşu tırmanmaya başladık. Tayfun da arkadan otobüsle geldi. Benim bekar bir asistanken oturduğum bu eski evde o sırada bekar olan kardeşim Tayfun oturuyordu.



Dünya rekorunu riske etmemek için bisikleti evin içine aldık, almışken de sağını, solunu, ekipmanını inceledik.



Steve katlanan ufak bir bisiklet aleti gösterdi, hayran kaldım:
Hem pense oluyor, hem tornavida, hem anahtar, hem de zincir mengenesi, bir de pompa olsaymış tam olacakmış!
Akşam beraber oturduk sohbet ettik. Önce çay sonra içtik, sonra iki üç şişe ucuz şarap eşiliğinde Tayfun'un pek hijyenik olamayan mutfağında önceki gün hazırlanmış makarnayı yedik.



Steve'in anlattığına göre böyle beleşe dünya rekoru kırılabileceğini farkeden başka bir İngiliz çocuk da kendinden hemen sonra tura başlamış.
Yani sadece zamana karşı değil bir de rakibe karşı yarışıyormuş.
Şarapları içtikten sonra itiraf ettiğine göre diğer çocuğun sevgilisinin arkadaşı Seteve'in ablası ile tanışıyormuş ama diğer çocuğun bundan haberi yokmuş. Steve ablası aracılığı ile rakibinin her hareketinden, nerede olduğundan haberdar oluyormuş.
Muhabbet güzel olduğundan ben de Neşe'den izin alarak gece Tayfun'da yattım.



Sabah Steve pek bitkin kalktı, bütün gece tuvalete taşınmış, alttan üstten gidiyormuş. Muayene ettim, ilaçlar verdim, ama toparlanamadı.
Tayfun'la utanç içinde birbirimize bakıyorduk. Yeni makarna pişirmeye üşenmemiz yüzünden dünya rekorunun el değiştirmesine sebep olabilirdik..
"Dışardan birşey yemiş miydin?" diye sordum
Allah'tan benimle tanışmadan az evvel dürüm yemiş,
"Hah" dedim, "işte o bozmuş olsa gerek seni!"



"Önemli değil, acelem yok, rakibimin de bisikleti kırılmış, İngiltere'den parça bekiyormuş. Hiç pedal basacak halim yok, bugün de İzmir'de yatayım bari" dedi
Çay demledik, gevrek aldık, taze yumurta kırdık kahvaltı hazırladık, yiyemedi.
Öğleye kadar evde geyik yaptık. Öğleyin bizimkinin gözü açıldı,
"Ben yola çıkayım" dedi
"Dur ben de geleyim seninle biraz" dedim
Saat 13 te Üçyol'dan çıktık. Gaziemir'i, Menderesi geçtikten sonra dönerim diyordum ama dümdüz yol hoşuma gitti, devam ettim. Steve benim aksime düz yolda bile sürekli düşük viteste pedalları hızlı hızlı çevirerek gidiyordu.
"Neden böyle yapıyorsun?" diye sordum
Böylesi daha kolaymış, konsantre olup içinden hızlı hızlı "up and down, up and down" diye tekrar edince çok kolay oluyormuş.
Ben de denedim ama bana uymadı, yoruldum kendi usulüme yüksek vitese döndüm.
Torbalı'da yol üstünde kokoreç ısmarladım karnımızı doyurduk.



Bir benzincide su içelim diye durduk.
Ben musluktan içtim, Steve marketten Powerade diye havalı şişeli bişey aldı (parasını ben verdim, tadına da baktım).
Akşamüstü 7 gibi Selçuk'a girdik. Arka sokaklarda bir pansiyon buldum, bisikleti yukarı çıkarttık, elimizi yüzümüzü yıkayıp dışarı çıktık.
Dünya rekoruna katkıda bulunmak üzere Selçuk meyhaneler sokağına götürdüm. Zeytinyağlılarla bir otuzbeşlik içtik, pek tatlı muhabbet oldu. Gecenin sonunda hesap gelince Türk usulü kaptım ödetmedim. Bir daha iki milyon poundu olan adama elini cebine attırmama fırsatı nereden çıkacak dedim, onu da ödedim.
Pansiyonuna kadar yürüdük, kucaklaştık, başarılar diledim.
Külüstür bisikletimi bağladığım yerden çözdüm İzmir yoluna çıktım.
Saat geceyarısı olmuştu. Bisikletimi otobüslerin alacağından emin değildim ama beklemeye; bu arada gelen geçen iri arabalara da otostop yapmaya başladım. 5 dakika geçti geçmedi bir Ciroen Berlingo durdu, bisikletimle birlikte İzmir'e gittiğimi söyledim. İş seyahatinden dönen iki arkadaşmışlar, ve Bornova'ya gidiyorlarmış (iyilik yap iyilik bul). İnip bisikletimi arkaya yerleştirmeme yardım ettiler, ben de bisikletin yanına uzandım, biraz sohbetten sonra sızdım.
Gece sat 1:30 da Bornova'da bizim evin önünde indirdiler.
Şöyle bir dolaşmaya çıktıktan çıktıktan iki gün sonra evime girdim yattım.

...

Steve ile bir süre yazıştık, sonra bağlantımız koptu, ama onun bende bıraktığı iz hiç silinmedi.
Bir insanın kendi gücüyle dünyanın çevresini dönmesi, 'Ben bu bacaklarla, bu pedalları çevirerek tüm dünyayı döndüm geldim, bütün yerküre altımdan geçti' diyebilmesi müthiş bir duygu!
Elbette bunu Erden Eruç gibi okyanusları kürekle aşarak yapmak daha da bambaşka bir şey. Ben o kadarını hayal bile edemediğimden şimdilik bunun hayali ile yaşıyorum.
Bu yazıyı yazmama Steve'in sayfasında okuduğum, yolculuğunun sonuna yaklaştığındaki duygularını paylaştığı bir paragaf sebep oldu:

Kalabalık Wellington şehrine varmadan hemen önce büyük yolculuğumun bitmek üzere olduğunun ayırdına vardım.
Bunu farkedince hemen oracıkta, yolun kıyısında bisikletimin üzerinden inmek istedim.
Durmak, yolculuğu uzatmak, pedal basmaya devam etmek istedim. Yolculuğum boyunca bastığım her pedal beni ileriye götürüyordu, bundan büyük zevk alıyordum. Şimdi ise tekerleğin her dönüşü beni sona yaklaştırıyordu, ancak ben aniden bunu istemekten vaz geçmiştim.
Boğazıma kocaman bir yumru tıkandı, ağlayacağımı sandım.
Bir an durup düşündüm:
Yolculuk bitecekti ama ben de bu sayede hedefime ulaşmış olacaktım. Guiness rekoru kabul etse de etmese de dünyanın etrafını pedal çevirerek dönmüştüm.
Gerçekten başarmıştım ve rüyamı gerçekleştirmiştim.
Bu düşünce ile tekrar bisikletimin üzerine çıktım ve bu yolculuğu bitirmem gerektiğinin bilincinde olarak pedallara bastım.
Planladığım buydu ve bunu yapacaktım.

(Shortly before I arrived in the busy city of Wellington, it
occurred to me that my epic journey was almost at an end. When I
realised this, I wanted to get off my bike, right there at the side of
the road. I wanted to stop; to elongate the trip, to carry on, riding.
Every turn of the peddles took me forward, something that I had
relished the whole trip. Now, with every turn of the wheel, I was
inching closer and suddenly I didn't want to. A huge great lump began
to form in my throat and for a moment, I thought I would cry. I had to
stop for a second, an idea that appeased my longing to stall the trip,
and gather myself together. The trip would end; but with it, I would
have achieved my goal. Finishing simply meant that I had ridden
completely round the globe, and irrespective of whether it was a
Guinness record or not, I had actually done it. I had achieved the
dream. With that, I remounted my cycle and began to peddle, once again
secure in the knowledge that I had to finish this ride. It was what I
had planned, and now was what I wanted once again.)

12 yorum:

  1. merhaba , güzel öykü .bisiklet denen alet seversen gidiyor .ne sevdiğinin hiç bir önemi yok . ben böyle anladım sanki bindikçe . kimse bana inanmıyor ama bisikletle çok uzaklara gidebilirim . sanki; ben de seviyorum bir şeyleri .

    YanıtlaSil
  2. my god...
    Bora bilgin yine yazmış, ağlamak istiyorum sayın seyirciler.
    ellerinize sağlık, teşekkürler.

    YanıtlaSil
  3. Bende bisiklet alacağım.Beraber alalım mı? Ayrıca bir yabancının hesabını ödeyerek beni şaşırttın:) Ha ha ha

    YanıtlaSil
  4. ben bu hikayeyi ilk duyduğumda Tayfundan, dinlenip dinlenip gülüyordum şimdi resimlerle daha da pekişti.Allah da seni güldürsün Boracıım.

    YanıtlaSil
  5. Bu hikayeyi anlatmıştın bana ama fotograflarla okumak başka bir keyif verdi. Konak'ta belediyenin önünde çadır ve malzeme yüklü tur bisikletin etrafına polisin kordon çekmesi ve bisikletine tam zaman dönen zavallı turistin gelmese polisin bisikleti patlatacağı geçen yılki olay aklıma geldi. Zavallı bisikletçi olay mahallinden son sürat uzaklaşmıştı. Bisiklet ne zorluklarla dolu olduğunu orada anladım.

    YanıtlaSil
  6. hikeyeye bayıldım ve her önüme gelene anlattım
    muhteşemsiniz ve imrenerek baktım
    nice gezilere ve paylaşımlara

    YanıtlaSil
  7. :) ne guzel tesaduf olmus karsilasmaniz! :) tencere kapak!:)

    b.commonsense

    YanıtlaSil
  8. güzel bir tanışma..herife helal olsun..
    bu arada hikayeyi okuduktan sonra nedenini tam anlayamadığım bir tuhaflık hissettim..ancak levent'in yorumunu okuyunca uyandım ;

    ssbb burada başka birinin hesabını ödedi..ayrıca herife birşeyler yedirip içirdi..bu resmen mucize oldu yani..( tabii bir öğün baba evinde, diğeri de kardeşinde..hesapları evsahipleri ödemiş olabilir gerçi)

    zaman değişiyor, ssbb de çok değişti çok..başkası söylese inanmazdım

    YanıtlaSil
  9. çok güzel yazı olmuş borabilcim.

    YanıtlaSil
  10. keşke bisikletle dünyayı hadi bilemedin türkiyeyi gezme şansım olsaydı dedim yazıyı okuyunca

    YanıtlaSil